24 Kasım 2011 Perşembe

SON BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ 2

    SON BAŞBUĞ !

1860 yılında Abdülaziz döneminde  Kayseri ili Pınarbaşı ilçesi Yukarı köşkerli köyündeki Koyunoğlu ailesi toprak anlaşmazlığı nedeniyle Osmanlı devleti tarafından  Kıbrısa sürgün edilir.Dedesi Arif ağa Arusi şeyhi Filibeli Ahmed Hilmi beyin arkadaşıdır.(Ahmed Hilmi daha sonraki yıllarda masonların faaliyetlerni deşifre edince öldürülecektir.)
Lefkoşa Hasan paşa mahallesi,Kirlizade sokak,No:13 te Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ile Fatma Zehra Hanımlarının  25 Kasım 1917 günü öğlen saatlerinde "Ali Arslan " adında bir oğulları dünyaya gelir.
Kıbrıs o zamanlar İngiliz devleti tarafından Osmanlıdan kiraya alınmış ve buna mukabil adaya Yunanistandan Rumlar hızlı bir şekilde göç ettirilmiş ve hristiyan nüfus bu şekilde çoğaltılmaya çalışılmıştır.Müslüman Türklerle,hristiyan yunanlıların birarada yaşaması imkansızdı zaten ve bu yüzden adada sokaklardaki çocuklardan başlayan kavgalar danın dört bir tarafında gerginliği tırmandırıyordu.İşte bu ortamda Lefkoşa kirlizade sokakta dünyaya gelen Alparslan da kendini bu kavganın içersinde buluyor ve çocukluktan başlayan savaş,esarete baş kaldırmak,ve Esir Türklere hürriyet fikri bilinç altı yerleşiyordu.

Avşar boyundan gelen Ali Arslan ilkokula başladığı yıllardan itibaren damarlarındaki taşıdığı kanın kendine yüklediği misyonla dünyaya geldiğini okulda Türk öğretmenlerinden aldığı şuurla İngiliz sömürgesi altında yaşadığı vatan topraklarında okuldaki İngiliz bayraklarını indirerek,mahallesindeki rum çocuklarla kavga ederek ilk okulu bitirir.

 4 yıl 4 ay 4 günlükken Sarayönü ilkokuluna başladığı söylenir,ardından rüştiyeyi bitirir.Rüştiyedeyken öğretmeni  Osman Zeki Bey ondaki cevheri keşfeder ve Sultan Alparslan'a denk olasın diye adını ALPARSLAN koyar.

Yine aynı okuldaki hocalarından Turgut Bey ona tarih ve Türklük dersleri vererek Alparslanın manevi dünyasını oluştururlar.Ondaki bu cevheri keşfedenlerden biriside Arusi tarikatı şeyhi Küçük Hüseyin efendididir.

'Bu çocuğa dikkat edin'
Türkeş'e Hüseyin Feyzullah ismin verilmesinin hikayesini Mehmet Faik Erbil şöyle anlatıyor: "Bildiğim kadariyle rahmetli Hacı Alpaslan Türkeş'in nüfus kaydındaki ismi Hüseyin Feyzullah'tır. Bunun aslı şudur: Biz işin aslını biliyorduk ama vesile teşvik etmişken kendisinin 1989 senesinde bize söylediği bir sözü burada nakledelim: 'Ankaralı Büyük Evliyâ'dan Küçük Hüseyin Efendi Hazretleri'nin huzuruna kendisi 7-10 yaşları arasında iken ebeveyni tarafından getirilmiş ve mübârek zât kendisine bakarak, şahâdet parmağı ile işaret eyleyip 'Bu çocuk... Bu çocuğa dikkat edin. Türk tarihi bu çocuğu altın harflerle yazacaktır' diye buyurmuşlardır. Buradaki incelik şudur: Alâkaları sebebiyle daha önce ebeveyni oğullarına huzuruna getirdikleri mübâreğin ve mürşidinin ismi şeriflerini koymuşlar."(Arusi Şeyhi Mehmet Faik Erbil"in sözünü ettiği Küçük Hüseyin Efendi 1930"da İstanbul'da vefat ederek Eyüp Sultan Mezarlığı"nda toprağa verildi. Küçük Hüseyin Efendi'nin mütevazi mezarının hemen yanında ise Mareşal Fevzi Çakmak ve ailesinin kabristanı yer alıyor.)

Daha sonraları ailesininde yaptığı açıklamalardan anlaşılacağı üzere Hüseyin Feyzullah adı Arusi Tarikatının ileri gelenleri tarafından Türkeş için kullandıkları addır.Başta Arusiler olmak üzere bir çok tarikat ile gizli görüşmeler yapan Türkeş bu görüşmelerin gizli kalmasına itina ederek istismar konusu yapılmasını engellemiştir.Keza bunu ilerde Hac farizasını yerine getirdiğindede yapmış,TRT'nin bunu haber yapmasını engellemiş,bir çok tarikat ce cemaat liderleriyle görüşürkende,alevi dedeleriylede görüşmelerini yine gizli tutmuştur.
Babamın ilk ismi Alparslan'
MHP Lideri Alparslan Türkeş'in oğlu Tuğrul Türkeş, babasının ilk isminin Hüseyin Feyzullah olduğunu reddetti. Aile içinde böyle bir hususun bilinmediğini ifade eden Tuğrul Türkeş şunları söyledi: Ben babama ve kendime pasaport çıkartmak için Kıbrıs'a gittiğimde nüfus kayıtlarına baktım. Böyle bir şeye rastlamadım. Benim gördüğüm kayıtlarda Alparslan olarak yer alıyor. O yıllarda Alparslan ismi Kıbrıs'ta pek kullanılmıyor. Bu nedenle Ali Arslan olarak bir ara kullanılmış aile etrafında. Soyadı kanunu çıkınca Türkeş soyadını almışız. Amcamlar o dönemde Adana'da oturuyorlardı. Haberleşme imkanı kıtlığı yüzünden bir yanlış anlama nedeniyle amcamlar Türkiş soyadını almışlar. Babamın Lefkoşe'de doğduğu yıllarda çocuklara iki isim veriliyor, birisi babanın ismi olur hep. Bu durumda Alparslan Ahmet Hamdi olması lazımdı. Hem babama bu iki zatın ismi verilmiş olsaydı, neden değiştirsinler ki, bu zatlara saygısızlık olmaz mı?"
İngiliz müstemlekemesi altında,rumlarla hergün kavga ederek yaşamak,esaret altında yaşamak Alparslan'ın isyanını dahada artırıyordu ve buna her olayda başkaldırıyordu !Bunuda Orta okuldaki sınıf arkadaşı Ahmet munis Bey'in anlattığı bir hatırasından daha rahat anlayabiliyoruz.

Rüştiyedeyken sınıf arkadaşının Türkeşle geçen günlerinden bir anısı:
İşte Türkeş’in ortaokul yıllarındaki sınıf arkadaşıdır Ahmet Munis Bey. Otobüs Lefke’ye doğru yol alırken Türkeşli yılları yeniden yaşıyormuş gibi anlatmaya başlar:
“- Ortaokuldayız. Müdürümüzün tayini çıkmıştı, nereye gitti bilmiyoruz?. Yerine yeni bir İngiliz müdür geldi. Çam yarması gibi derler ya, işte öyle bir İngiliz. Sınıfa girdiği gün bizi şöyle bir iyice süzdü, süzdü, sonra gözü dolabın üzerindeki ipe asılı Atatürk’ün resmine takıldı… Yüzü buruştu, rengi değişti..”
Ahmet Munis Bey bir an duraklar ve devam eder:
“- Çam yarması İngiliz Müdür dişlerini sıkarak bize döndü, eli ile Atatürk’ün resmini işaret ederek, ‘Çabuk şu resmi indirin’ diye bağırdı.”
“- Hepimiz uyuşmuş gibiydik. Kimse yerinden kımıldayamıyordu. İngiliz Müdür aynı cümleyi üç defa tekrarladı fakat Atatürk’ün resmini indirmek için yerinden kıpırdayan bir Türk evladı olmadı. ‘İndirin şu resmi’ cümlesini son defa tekrarlayınca Türkeş kalktı ve İngiliz’e bağırdı:
‘- Bize o resmi kimse indirtemez. Cesaretin varsa sen indir de görelim!’
İngiliz müdür öfkeden kıpkırmızı olmuştu. O çam yarması vücuduyla yay gibi fırlayarak bir sandalyeye çıktı ve ipi kopardı ki, daha inmesine fırsat kalmadan Türkeş yerinden fırladı sandalyeyi hızla iterek İngiliz’i yere düşürdü. Sonra bize döndü, ‘Çabuk olun, tutun ayaklarından’ diye bağırdı. Biz de söyleneni yaptık, müdürü karga tulumba Türkeş’le tutarak pencereden aşağı savuruverdik..”
yine onun çocukluk arkadaşlarından birisinin anlatımıyla Türkeş;
“O, küçükken bile ruhunu sarmış olan Türklük ateşi ile yanardı. Türkler’in Kıbrıs’ı mutlaka kurtaracağını hatta kendisi büyüyünce asker olup Kıbrıs Türkleri’ni özgürlüğüne kavuşturacağını söylerdi.
Tek hedefimiz, İngilizleri Ada’dan kovup özgürlüğe kavuşmaktı. Türkeş, böyle bir ruh hali içinde Türkiye’ye geldi ve subay oldu.”
Dr.Fikret Alkan
Alparslan Türkeş’in çocukluk dönemi arkadaşı 

1933'e kadar ilk ve orta okullarda Türk Tarihi ve Türklük hakkında geniş bilgi ve şuura sahip olan değerli öğretmenlerin elinde yetişir.
Hüsnü Bey,Selahattin Bey,Mehmet Asım Bey,Ragıp Tüzün Bey,Faiz Kaymak Bey,Turgut Bey,Osman Zeki Bey'lerin elinde yetişen Ali Arslan
Orta Okulun son yıllarına doğru sadece Kıbrısta değil, Orta Asya başta olmak üzere Tüm dünyadaki Türklerin esaret altında yaşamasına son vermek,Türklerin hür ve bağımsız yaşaması için bir şeyler yapması gerektiğini anlar ve bu amaçla orta okulu bitirince Anavatan Türkiyeye gidecek,orduya girecek ve iyi bir komutan olarak Esir Türklerin hür ve Bağımsız yaşaması için uğraşacaktı.

İşte bu amaçla 1933 yılında yanına da ailesini alarak Türkiyeye göçerler.İtalyan bandıralı Viyana gemisiyle annesi,babası ve kızkardeşi Dervişeyle beraber yola çıkarlar.
3 Haziran 1933 te İstanbul'a Tophane rıhtımından ayak basan Alparslan için ilerki yıllarda burasının bir başka hatırası daha olacaktır?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder