24 Kasım 2011 Perşembe

SON BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ 3


TÜRKİYE VE KULELİ ASKERİ LİSESİ

Maddi imkansızlıkların yanında Kuleli Askeri lisesine kayıt olmağa gittiğinde Kıbrısın İngiliz sömürgesi olması sebebiyle kendisininde İngiliz vatandaşı sayıldığında aylarca süren mücadelenin sonunda kendisini T.C. vatandaşlığına kabul ettirmiş ve okula geçici değil kayıtlı bir T.C. vatandaşı olarak devam ediyordu.Kendisine yardımcı olan yine esir Türk illerinden gelmiş bir komutan onun T.C. vatandaşı olmasını sağlamış ve soyadını Orta Asya Türk boylarından Türgiş'lerden alarak "TÜRKEŞ" soyadını alarak hem askeri okulda kalıcı oluyordu hemde T.C. vatandaşı oluyordu.

ALPARSLAN TÜRKEŞ, SOYADINI TARİH KİTAPLARINDAN BULDU
1934 yılında soyadı kanunu çıkmış, Alparslan Türkeş’in ailesiyle birlikte T.C. vatandaşlık başvuruları da kabul edilmişti. Onların da soyadı almaları gerekiyordu. Babası nüfus müdürlüğüne gidip “Koyunoğlu” soyadını almak istediğini söylemiş, ancak kabul edilmemişti. Çünkü, o yıllarda aile lakabından ziyade Öztürkçe isimlerin soyadı olarak alınması tavsiye ediliyordu. Alparslan Türkeş ve babası, tarih kitaplarını karıştırıp tarihi Türk isimlerini bir liste yaptılar. Altay adını soyadı olarak almak istiyorlardı ama bu soyadını alanların çok olduğu kendilerine ifade edilmişti. Nüfus memuru Türkeş ailesinin hazırladığı Öztürkçe isim listesinin ikinci sırasındaki “Türkeş” isminin soyadı olarak daha uygun olacağını ifade ederek bu adı seçmişti. Alparslan Türkeş’in Adana’da bulunan ağabeyleri Mehmet Ragıp ve Ahmet Kazım, 1934 yılında “Türkiş” soyadını almışlardı.

Onun okula kayıt olmasında ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasında Mareşal Fevzi Çakmak'ın devreye girdiğini ve İzmit milletvekili Sırrı Bellioğlunun bunu sağladığını öğreniyoruz.
(Mareşal Fevzi Çakmak ve Rauf Orbay Arusi Tarikatının şeyhi Ömer Fevzi Mardin'le Trablusgarp savaşında Mustafa Kemal ve Enver Paşa ile beraber savaştılar.Ömer Fevzi Mardinde bunlarla beaber İttihak Terakki üyesiydi.Ömer Fevzi Mardin 1. dünya savaşının ilk yıllarında Tahran Ateşemilitariliği yaptı ve daha sonrada harbiyede öğretmenlik yaptı.)

Kuleli Askeri lisesinde okurken bir yandanda hafta sonlarında günlerini Süleymaniye kütüphanesinde geçiren Alparslan Türkeş(Kıbrısta iken osmanlıca ve arapça okuma yazmayı iyi derecede bilmekteydi),sık sık Nihal Atsızla buluşacak ve uzun yıllar sürecek dostluklarının temellerini Türklük ve Türkçülük için atacaklardır.Bu dostluk o kadar sıcak ve samimidirki ilerki yıllarda Alparslan Türkeş'in çocuklarının ismini tek,tek Nihal Atsız verecektir.


Türkeş'i vuracaktı!..


Başbuğ Alpaslan Türkeş, az daha Nihal Atsız'ın oğlu Yağmur tarafından vurulacaktı. Türkeş'in esmer yüzünü yaşadığı şokun etkisiyle bembeyaz kesen ve tarihin akışını değiştirebilecek o anı Yağmur Atsız anlattı.
'Yanılmıyorsam ikinci sınıfa başladığım yıldı. İstanbul'un o bitmek tükenmek bilmeyen, o namütenahi sonbaharlarından biriydi. Ekim ortaları olmalı. Soğukalgınlığına yakalandığım için okula gitmiyordum. Orayı sevdiğimi bildiklerinden beni cumbalı odadaki bir somyaya yatırmışlardı. Bir ara, başka konuklarla alt katta oturan Türkeş, annemle yukarı geldi. Hem bana 'merhaba' ve 'geçmiş olsun' demek, hem de yine hediye getirdiği bir oyuncak tabancayı vermek için... Hasta çocuklar bazen biraz şımarık olurlar. O ikindi üzeri benim de şımarıklığım üzerimdeydi. Oyuncak tabancaya iltifat etmeyerek Türkeş'in her zaman arka pantolon cebinde taşıdığı sahici tabancayı istedim. Ne hikmetse hiç silahsız dolaşmazdı. 1944 olayları boyunca hapishanede onca ay nasıl dayandı calib-i hayretdir...
Dediğim gibi, beni sevdiği için kırmadı. Çekti arka cebinden çıkardı, kabzadan da şarjörü sıyırdı aldı ve silahı bana uzattı.
Annem öyle şeylerden hoşlanmazdı. 'Aman, Türkeş...' dedi... Taa o zamandan beri aile çevresinde bile kendisine önadıyla 'Alparslan' diye hitab eden pek olmazdı. Nedense herkes 'Türkeş' derdi. Tıpkı 'Atsız'a da aşağı yukarı herkesin hep 'Atsız' demesi, kimsenin 'Nihal' adına itibar etmemesi gibi...
'Aman Türkeş!..'
ANNEM 'Aman, Türkeş, dedi, ne olur, çocuğun eline silah vermeyin! Bir kaza maza olur...' Ama Türkeş aldırmadı ve 'Hanımefendi, endişe etmeyin! Bakınız, şarjörü çekip aldım. Silah boş...' diye Annemi yatışdırdı.
Ben hayatımdan memnundum. Galiba ömrümde ilk defa elime aldığım sahici bir tabanca ile sağa-sola nişan alıyor ve mütemadiyen tetik düşürüyordum. Bir iki el anneme ateş etdim. Sonra namlıyı Türkeş'e doğrultup ona ateş etmeğe başladım. Tabancanın emniyet mandalı da kapalı olduğundan tabii doğru dürüst tetik düşüremiyor, sadece tetiğe basıyordum. Ama artık annem iyiden iyiye telaşlanmışdı. 'Türkeş, çok rica ediyorum. Alın şu silahı çocuğun elinden!' diye üsteledi.
Türkeş'in yine de pek oralı olacağı yokdu ama bu 'kadın dırdırı'na son vermek için herhalde kalktı, yanıma geldi ve silahı elimden aldı. Sonra da gülümseyerek anneme döndü ve emniyet mandalını açdıkdan sonra 'Hanımefendi, bakınız, silah boş!' sözleriyle arkadan çekerek namlı mekanizmasını şakırdatdı...
Ve namlıya sürülü son mermi fırlayıp halının üzerine yuvarlandı...
Tanımış olanlar bilirler, Türkeş bayağı esmer bir adamdı. Ben ömrümde o kadar koyu çehreli bir insanın bir anda öylesine kireç gibi kesildiğini ilk ve son bir kez o sarahatle orada gördüm.
Bir daha tabancasını-mabancasını vermedi. Zaten ben de istemedim...'
Yağmur Atsız
TÜRK EDEBİYATI-


1944 TÜRKÇÜLER -TURACILAR OLAYI

1944 yılında başta Nihal Atsız olmak üzere bir çok Türkçü tutuklanmış bunların arasında üzerindeki Askeri üniformayla Tabutluklarda ağır işkencelere maruz kalanlar arasında da genç üsteğmen Alparslan Türkeş'te vardır.Türkeş Nihal Atsızla zaman zaman mektuplaşırdı ve bu yüzden evinde Nihal Atsızla yazıştığı mektuplar bulununca tutuklanmıştı.Milli şef İsmet İnönünün emriyle tutuklanan bu gençlerin tek suçu memlekette baş gösteren komunist hareketlere karşı çıkması ve Türkçü-Turancı fikri savunmalarıydı.
O yıllarda Rusya büyük bir tehdit oluşturmakta ve İsmet İnönü memleketi yayılmacı olan komunist Rus sömürgeciliğine karşı Türk milliyetçiliği ülküsü ile idare edip yaşatacağına Sovyet Rusyaya karşı sıcak görüntü sergilemek siyasetini gütmüş,başta Türk milliyetçilerine düşmanca tavırlarının yanında Azerbaycanlı 2000 Askeri ruslara teslim etmiş ve bunları hemen teslim edildikleri köprüde Ruslar kurşuna dizerek katletmiştir.Tarihe boraltan köprüsü olarak geçen bu olayla beraber Rus esareti altına girmiş Türk topluluklarıda bu olayla beraber tam bir ümitsizliğe düşmüş,hürriyet ve istiklal için Enver Paşanın açmış olduğu bayrağı,İsmet Paşa kendi elleri ile indirmiştir.Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden sonra memleketin idresini eline alan İnönü Türkiyesi batıdan Alman,doğudan Rus tehdide altında iken içerdede İnönü diktatörlüğü ile yönetilmekteydi.Kendiside esir Türk illerinden gelen Alparslan Türkeş'in, memleketi esaret altına almaya çalışan komunist Rus tehdidine karşı çıkması ve Türkiye Cumhuriyetinin hür ve müstakil kalmasını savunması gayet doğaldı.Fakat Türkeş ve onun gibi düşünen Türk milliyetçisi arkadaşlarının bu fikri Milli Şef İnönü için normal değildi.

Alparslan Türkeş 1933 yazında Türkiyeye adım attığı yerde tophanededeydi tekrar fakat bu sefer tophane askeri ceza ve tutukevinde 38 arkadaşıyla beraber tutuklanmış olarak...

Mahkeme anısı;
........ Emniyet müdürü ansızın kapıyı açtı. İçerideki manzarayı gördü.

Ardından, bir sağlık görevlisini yanıma getirdiler. Kanayan parmağımı ilâçladılar. Sardılar." Öngörü Türkeş'i yoğuran ve oluşturan, elbette sadece cesareti, tahammülü, karşılaştığı şiddet değildi. Güçlü sezileri ile beslenen inançlarıydı. Örneğin... Daha 1944'te... Mahkemede "Türk Birliği" tartışması yapılırken, Türkeş, mahkeme başkanı hâkime şöyle diyor : "Efendim meselâ, 1917'de olduğu gibi, 1965'te veya 1990'da, Rusya'da bir ihtilâl zuhur edebilir. O zamana kadar, Türkiye, harp endüstrisi bakımından da, ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur...Türkiye'nin de yardımı ile esir Türk devletlerinin birliğine doğru da yönelinebilir.

"Türkeş'in Turancılık'ı, Türk Birliği ideali tartışılabilir. Ancak, Sovyetler Birliği'nin çözüleceği ve Sovyetler Birliği egemenliği altındaki Türk devletlerinin serbest kalacağı tarih için öngörüsündeki isabet, çok dikkat çekicidir. Masamda bir taş var. Üzeri damgalı... İki Berlin'i birbirinden ayıran duvardan koparılmış. 9.11.1989 tarihini taşıyor. Sovyetler Birliği'nin fiilî çöküşü, 1989'un sonu. Ve dikkat ediniz. Türkeş, Turancılık'tan yargılanırken, Sovyetler Birliği'nin çöküş tarihi olarak 1990'i telâffuz etmiş. İki ay yanılmayla aynı tarihi öngörmüş. Kişileri liderliğe taşıyan, doğasındaki bazı üstün yeteneklerdir. İnanmak ve inandırmak Ancak, gerçekten inananlar inandırıcı olabilir.YILMAZ ÖZTUNA


13 Haziran 1944‘te Üsteğmen Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız ile mektuplaştığı ve Turancı olduğu gerekçesi ile tutuklandı ve Tophane’de askeri cezaevine kondu. O yıllarda birçok Türk aydını Türkçülük-Turancılık suçu işlemiş kabul ediliyordu. İsmet Paşa yönetimi, Türk Milliyetçilerini düşüncelerinden dolayı suçlu kabul ediyordu.
Türkçülük-Turancılık davasında Alparslan Türkeş ile birlikte tutuklananlar arasında birçok ünlü bilim adamı, yazar, şair ve düşünür de vardı: Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sancar, Prof.Dr.Zeki Velidi Togan, Prof.Dr.Reha Oğuz Türkkan, Orhan Şaik Gökyay, Fethi Tevetoğlu, Hasan Ferit Cansever...
13 Haziran 1944’te tutuklanan Üstteğmen Alparslan Türkeş, 4 Eylül 1944 tarihinden itibaren 23 Türk Milliyetçisi ile birlikte yargılandı. 29 Mart 1945 tarihinde İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi, Alparslan Türkeş’e 9 ay 10 gün hapis cezası verdi. Bu tarihte 9 aydan daha fazla bir süreyi zaten hapis hayatıyla geçirdiği için salıverildi.Aynı davada Prof.Zeki Velidi Togan’a 10 yıl ağır hapis, Nihal Atsız’a 6,5 yıl, Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sancar’a da 5,5 yıl ağır hapis cezası verilmişti.

Tarihe" 3 Mayıs 1944 Türkçüler,Turancılar davası " diye geçecek olan olaylarla adından bahsedilen Alparslan Türkeş ve dava arkadaşları tutuklu kaldıkları bir yıl boyunca,tabutluklarda gördükleri ağır işkencelere ve ailelerinin çektiği zulümlere boyun eğmeden mahkemelerde Türklüğün,Türkçülüğün ve Turancılığın  bir suç olamayacağını savunmuşlar ve Beraat etmişlerdir.
İstanbul Tophane Askeri Hapishane'sinde bulunan asker sanıklar;
- Dr. Yüzbaşı Hasan Ferit Cansever
- Dr. Üsteğmen Fethi Tevetoğlu
- Piyade Üsteğmen Alparslan Türkeş
- Piyade Teğmen Nurullah Barıman
- Topçu Asteğmen Zeki Özgür(Sofuoğlu)
- Ulaştırma Asteğmen Fazıl Hisarcıklı

Aynı cezaevinde bulunan sivil sanıklar ;
- Nihâl Atsız Edebiyat Öğretmeni
- Hüseyin Namık Orkun Tarih Öğretmeni
- Nejdet Sancar Edebiyat Öğretmeni
- Saim Bayrak Temyiz Mahkemesi Evrak Memuru
- İsmet Rasin Tümtürk İstanbul Belediyesi Murakıbı
- Cihat Savaşfer Y.Mühendis Mektebi Öğrencisi
- Muzaffer Eriş " " "
- Fehiman Altan " " "
- Yusuf Kadıgil Lise Öğrencisi
- Cebbar Şenel Adana Adliyesi'nde Hâkim Adayı

Sansaryan Han'da bulunan Emniyet Müdürlüğü hücrelerinde bulunan sivil sanıklar;
- Zeki Velidi Togan Türk Tarihi Profesörü
- Orhan Şaik Gökyay Ankara Konservatuarı Direktörü
- Hikmet Tanyu İçişleri Bakanlığında Memur
- Reha Oğuz Türkkan İ.Ü. Doktora Öğrencisi
- Hamza Sadi Özbek Aydın Maliye Tahsilât Şefi
- Cemal Oğuz Öcal Gazi Eğitim Enstitüsü Öğrencisi
- Said Bilgiç Ankara Adliyesi'nde Hâkim Adayı

"Türk milleti nedir, kimler Türk''tür diye sorulacak. Türk milleti, Türk kökünden gelenlerle Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur. Türkçülere yedi, hatta yirmi kuşak ilerisine kadar soy kütüğü arayan kimseler diye iftira ediliyor. Tatbik kabiliyeti ve araştırma imkanı olmayan bu safsatalar, ancak Moskofçuların veya başka düşmanların uydurmalarından ibarettir. Her zaman verdiğimiz örnekleri yeniden tekrarlayalım. En büyük Türkler''den birisi olan Yıldırım Beyazıd''ın anası Türk değildir. Hangi Türkçü onu Türklük kadrosundan çıkarmıştır veya çıkarabilir. İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif''in babası Arnavut, ülküsü de Türkçülüğe aykırı olan ümmetçilik olduğu halde hangi Türkçü Mehmet Akif için Türk değildir demiştir. Mesele Yıldırım Beyazıd veya Mehmet Akif kadar Türk olabilmektir."NİHAL ATSIZ"

YARGITAY, TURANCILIK DİYE BİR SUÇUN OLAMAYACAĞINA KARAR VERDİ
1946 Yılında Askeri Yargıtay, kanunda suç olarak yazılmayan bir fiil ve görüşten dolayı kimse suçlanamaz ve ceza göremez, diyerek ve 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nin tarafsızlığını yitirdiğini belirterek kararı bozdu. Dava yeniden görüşülmek üzere İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesine gönderildi ve mahkeme bütün sanıkların beraatına karar verdi. Böylece Türk adaleti bir mahkemenin siyasi baskılarla aldığı yanlış kararı ancak iki yılda düzeltebildi. Geride birçok insanda derin yaralar ve acılar bırakarak...




1955 te Harb Akademilerinden Kurmay Binbaşı olarak mezun olduktan sonra,ABD'deki Nato temsilciliği görevine tayin olur ve bu arada Washington Üniversitesinde İnternational Economy (Uluslararası Ekonomi) bölümünü okur.1959 da Almanyaya Atom ve Nükleer okuluna gider.Burada tanıştığı Türk işçilerle olan beraberliklerinde Avrupadaki ilk Türk derneğinin kurulmasına yardımcı olur.Bugün sayıları 500'ün üzerindeki Başta Avrupa olmak üzere ,Amerika,Avustralya ve Dünyanın neresinde Türk varsa orda bir Türk derneğini bünyesinde faaliyet yürüten Türk federasyon derneklerinin ilki o yıllarda Köln'de kuruldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder